Üroloji, kadın ve erkeklerin üriner sistemleri ile erkek hastaların üreme sistemlerini inceleyen cerrahi bir uzmanlık alanıdır. İdrar yollarını ve üreme sistemini ilgilendiren ürogenital rahatsızlıklar üroloji bölümünün alanına girmektedir.
Ersoy Hastanesi'nde prostat ve mesane TUR ameliyatları, açık ve kapalı böbrek taşı ameliyatları (üreteroskopi, perkütan nefrolitotomi), başarıyla yapılmaktadır.
Erkeklerde görülen erektil disfonksiyon olarak adlandırılan sertleşme ve boşalma problemleri ile erkek infertilitesi olarak tanımlanan erkeğe bağlı kısırlık rahatsızlıklarına yönelik olarak muayene, tetkik ve tedavileri de diğer bölümler ile birlikte planlanarak gerçekleştirilmektedir.
Her yaşta erkekler ve kadınlarda görülebilen idrar tutabilme ve idrar yapabilme ile ilgili sorunlarında ayrıntılı olarak değerlendirilip tedavi edilmektedir. Örneğin çocuklarda gece ıslatma veya kadınlarda idrar kaçırma rahatsızlıklarının ve miyelodisplazi (spina bifida) hastalarının tanı ve takibinde ürodinamik incelemeler ve modern yöntemler kullanılmaktadır.
Çocuk hastalarda görülen rahatsızlıklar için verilen tedavi hizmetlerinin yanı sıra sünnet gibi cerrahi hizmetler de sunulmaktadır.
İnterstisyel sistit mesane basıncına, mesane ağrısına ve bazen pelvik ağrıya neden olan kronik bir durumdur. Ağrı hafif rahatsızlıktan şiddetli ağrıya kadar değişir. Bu durum ağrılı mesane sendromu olarak bilinen bir dizi hastalığın bir parçasıdır.
İnterstisyel sistit en sık kadınları etkiler ve yaşam kalitesi üzerinde uzun süreli bir etkiye sahip olabilir. Kesin bir tedavi olmamasına rağmen, ilaçlar ve diğer yaklaşımlar rahatlama sağlayabilir.
İnterstisyel sistitin belirti ve semptomları kişiden kişiye değişir. İnterstisyel sistitiniz varsa, semptomlarınız zaman içinde de değişebilir, menstrüasyon, uzun süre oturma, stres, egzersiz ve cinsel aktivite gibi tetikleyicilere yanıt olarak periyodik olarak alevlenebilir.
İnterstisyel sistit belirtileri ve semptomları şunlardır:
İnterstisyel sistitin nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte mesanenin koruyucu tabakasında (epitel) bir kusur olduğu düşünülmektedir. Epiteldeki bir sızıntının idrardaki toksik maddelerin mesane duvarını tahriş ettiği varsayılmaktadır.
Diğer olası ancak kanıtlanmamış katkıda bulunan faktörler arasında otoimmün reaksiyon, kalıtım, enfeksiyon veya alerji bulunur.
Ağızdan veya mesane içerisine uygulanan ilaçlar ve yaşam tarzı değişiklikleri ile bu hastalık oldukça başarılı bir şekilde tedavi edilebilmektedir.
Aşırı aktif mesane, hem erkekler hem de kadınlarda görülebilen yaşam kalitesini ileri derecede bozan bir durumdur. İdrar yapmak için ani zorlayıcı bir istek ile ilişkili gün ve gece boyunca sıra dışı sıklık ile karakterizedir. Hastalar ayrıca idrar kaçırma şikayetinde bulunabilirler, çünkü tuvalete yeterince hızlı ulaşamazlar. İdrar yolu enfeksiyonu, mesane taşları ve hatta mesane kanseri de dahil olmak üzere aşırı aktif mesanenin çeşitli nedenleri vardır, ancak hastaların büyük çoğunluğunda kesin neden bulunamaz.
Aşırı aktif bir mesanenin nedenini belirlemek için çeşitli araştırmalar yapılır. Ultrasonografi, idrar tetkiki ve idrar kültürü ile mesanede ek bir hastalık olup olmadığı araştırılır. Bazı hastalarda sistoskopi denilen idrar kesesine optik bir sistem ile bakı gerekli olabilir. Bu esnada gerek görülürse mesaneden biyopsi alınarak patolojik incelemeye gönderilebilir. Diğer bir hasta grubunda ise ürodinamik çalışmalara ihtiyaç duyulur. Aşırı aktif mesanenin tedavisi adım adımdır, hastalara yaşam tarzı modifikasyonu tavsiye edilir. Mesaneyi rahatlatmak ve spazmı azaltmak için sıklıkla ağızdan veya mesane içerisine özel ilaçlar verilir. Bu ilaçlar başarısız olursa, doğrudan mesane kasına Botox enjeksiyonları gibi daha invaziv tedavilere ihtiyaç olabilir. Çok nadir durumlarda cerrahi girişim gerekebilir.
Üroloji kliniğimizde bu tedavilerin tümü uygulamaktadır. Burada en önemli husus hastanın doğru değerlendirilerek en uygun tedavinin seçilmesidir.
Böbreklerin ana görevi kanı süzüp idrar oluşturarak vücuttan atık maddeleri uzaklaştırmak ve mineral dengesini sağlamaktır. Vücudumuzun her iki yanında, karın arka bölgesinde bulunur.
Böbrek kanserleri ürolojik kanserler arasında prostat ve mesaneden sonra 3. sırada görülür. Yetişkin kanserlerinin yaklaşık %3’ünü oluşturur. Erkeklerde daha sık görülür. Daha çok 50-60 yaşlarında görülür. Sigara kullanımı, obezite ve yüksek tansiyonun böbrek kanseri riskini arttırdığı kanıtlanmıştır. Ayrıca kronik böbrek yetmezliği, ağrı kesicilerin aşırı kullanılması, doğuştan olan bazı böbrek hastalıkları (at nalı böbrek, polikistik böbrek hastalığı gibi) ve bazı sistemik hastalıklarda (von Hippel-Lindau sendromu gibi ) böbrek kanserinin daha sık görüldüğü bilinmektedir.
Belirtiler
Böbrek kanserinde klasik üçlü belirti olarak bilinen; idrarda gözle görülür kanama, yan ağrısı ve ele gelen kitledir. Ancak bu belirtiler hastaların %10-15’inde görülür. Hastaların çoğunda herhangi bir belirti yoktur ve çoğu böbrek tümörü başka bir nedenden dolayı yapılan görüntülemelerde tespit edilmektedir. Ancak, ilerlemiş tümörlerde bazı belirtiler olabilir.
Tanı
Böbrek kanserlerin çoğu raslantısal olarak tanı almaktadır. Günümüzde görüntüleme yöntemlerinin ve check up programlarının yaygınlaşmasıyla hastalık daha sık ve erken evrede tanı almaya başlamıştır. Genellikle karın için yapılan ultrasonda böbrekte kitle görülmektedir. Tanı ve evrelemede ultrasona ek olarak bilgisayarlı tomografi ve manyetik rezonans da kullanılmaktadır. Ayrıca gerektiği durumlarda şüpheli kitlelerden biyopsi alınabilir. Bazı kan tetkikleri yapılabilmektedir.
Tedavi
Böbrek kanserinde en etkili tedavi cerrahidir. Ancak bu tedavi seçiminde, süreç ve yöntemde bazı faktörler göz önüne alınır. Hastanın sağlık durumu, kanserin evresi, kitlenin böbrekteki konumu ve büyüklüğü, kitlenin metastaz yapıp yapmadığına bakılarak tedavi planlanır.
Cerrahi tedavide kitlenin yeri ve büyüklüğüne göre böbreğin tamamının yada kitlenin olduğu kısmın çıkarılması seçeneği değerlendirilir. Böbreğin korunarak kitlenin çıkarılması seçeneği cerrahi tedavide ilk düşünülmesi gereken yöntemdir. Bu işlemler açık yada kapalı cerrahi (laparoskopikyada robotik) yöntemlerle yapılmaktadır.
Cerrahi için uygun olmayan bazı seçilmiş hastalarda radyofrekans, ablasyon, kriyoterapi gibi yöntemler tedavide uygulanmaktadır.
Böbrek kanseri tedavisinde kemoterapi ve radyoterapinin kullanımı çok sınırlıdır. Kemoterapiye dirençli bir tümör olduğu için metastatik hastalarda farklı ilaçlar (mTOR inh, Tirozin kinaz inhb, immünoterapi) kullanılmaktadır. Radyoterapi ise ancak metastatik lezyonların tedavisinde (kemik, beyin) faydalı olmaktadır.
Taş hastalığı üroloji pratiğinde önemli bir yere sahiptir. Tarihte ilk örnekler M.Ö. 4800'lü yıllara ait Mısır'daki mumyalarda tespit edilen mesane ve böbrek taşları olarak kayda geçmiştir. En sık 20 - 40 yaş arasında görülür. Erkeklerde kadınlardan 3 kat daha fazla görülür. Ülkemiz taş hastalıkları açısından yüksek oranda görülen yerlerdendir. Üriner sistem taşları olanlarda 10 yılda yaklaşık %50 oranında tekrarlama ihtimali vardır.
Üriner sistem taş hastaları genellikle yan ağrısı, kusma ve bazen ateş şikâyeti ile kliniklere başvurabildikleri gibi bazen de hiç şikayet olmayabilir. Hastaların şikayetleri ve aile hikayeleri ayrıntılı sorgulanmalı ve fizik muayeneleri yapılmalıdır. Klinik tanı uygun görüntüleme yöntemleri ile desteklenmelidir.
Üriner sistem taşlarının belirtileri taşın yerine göre değişmektedir. Böbreğin içindeki taşlar çoğunlukla şikayet yapmaz, genellikle başka bir nedenle yapılan batın ultrasonografisinde tesadüfen ortaya çıkar. Şikayet genellikle böbrekten çıkıp idrar kanalına (üreter) düşen taşlarda oluşur. 5 mm ye kadar olan taşların düşme olasılığı fazladır. Ancak taş boyutu arttıkça taşın düşme ihtimali azalır. Taşın boyutunun yanında taşın şekli ve kişinin idrar kanalı yapısı da taşın düşmesinde önemlidir.
90'lı yılların sonuna kadar genelikle taşların tamamına açık operasyon uygulanırken, son zamanlarda bu oran %1 düzeylerine inmiştir. Günümüzde taşların büyük kısmı kapalı yöntem ameliyatlar (URS, flexible URS, perkütan nefrolitotomi) ya da ESWL ‘’dışarıdan şok dalgaları ile kırma işlemi’’ yöntemleri ile tedavi edilmektedir.
Flexible URS
Hastanın vücudunda herhangi bir yeri kesmeden veya dışardan delik delmeden idrar yolundan esneyip bükülebilen "flexible" özel bir endoskop ile idrar yolundan girilerek böbrek içine ulaşılır. Flexibl üreterorenoskop denilen cihaz ile böbrek içindeki bütün odacıklara ulaşmak mümkündür. Yaklaşık 3 mm çapındaki bu cihazların içinde sıvı akışını ve lazerin girişini sağlayan kanallar vardır. Operasyon sırasında bu kanallardan içeri sokulan mikron çapındaki lazer fiberleri ile taşlar toz haline getirilir.
Bu işlemin avantajları:
Erkek infertilitesi (kısırlık), teknolojik ve bilimsel gelişmeler sonucunda oldukça ilgi gören bir konuma ulaşmıştır. Ancak yukarıda da belirtildiği gibi, doğurganlığın sağlanabilmesi için birçok organ ve sistemin sorunsuz bir şekilde ortak çalışması gerekmektedir. Bu sistemlerde veya organlarda oluşan hastalıklar yada bozukluklar, sistemin tamamen çökmesine neden olabilir. Tüm sistemin anlaşılması ve araştırılması, hedefe yönelik tedaviler için oldukça önem taşımaktadır.
Çiftler arasında çocuk sahibi olamama nedenlerinin yarısından fazlası erkek faktörüne dayanmaktadır. Hiçbir problemi olmayan tamamen sağlıklı çiftlerde bile, 6 aylık düzenli ilişki sonrası çocuk sahibi olma olasılığı %60-70’ken, bu oran 1 senenin sonunda %90’a ulaşmaktadır. Bu nedenle kısırlık, 1 senelik düzenli, korunmasız cinsel ilişkiye rağmen çocuk sahibi olamamak olarak tanımlanmaktadır. Ancak kişisel farklklar (bayanın yaşı, sosyal istekler veya bilinen risk faktörlerinin bulunması), kısırlık değerlendirmesinin daha önce yapılabilmesine olanak sağlamaktadır.
Birçok aile tarafından yanlış algılanan kısırlık tedavisi, sadece tüp bebek yöntemlerinin uygulanmasından oluşmamaktadır. Kısırlığa neden olan faktörün tespit edilmesi kısırlık tedavisinde ilk sırada yer almaktadır. Ayrıca sırf erkek kısırlığının değerlendirilmesi sırasında, hastaların yaklaşık %1’inde hayatlarını tehdit edebilecek hastalıkların tespit edilmesi, bu değerlendirmenin önemini bir kez daha ortaya koymaktadır.
Kısırlık değerlendirmesinde ilk aşama, çiftlerin cinsel yaşamlarındaki olası yanlışların tespit edilmesi ve düzeltilmesidir. Sperm hücresi bayan rahmi içinde 2-5 gün canlı kalabilmektedir. Bu nedenle çiftlerin, bayanın yumurtlama döneminde 2 günde bir ilişkiye girmesi önerilmektedir. Daha sık ilişki yaşanması, aktarılan sperm sayısını düşürebilirken, daha seyrek ilişki yumurtlama döneminin kaçırılmasına neden olabilmektedir. İlişki sırasında kullanılan kayganlaştırıcıların, sperm kalitesi üzerine zararlı etkisi olabilmektedir. Bu nedenle çocuk sahibi olmak isteyen çiftlerde kullanılmaması önerilmektedir.
Çocukluk ve erişkin döneminde çeçirilen birçok hastalık, erkek kısırlığından sorumlu olabilmektedir. Testisin kendi çevresinde dönmesi, kasık cerrahileri veya ergenlik döneminden sonra geçirilen kabakulak hastalığı kısırlıkla ilgili olabilirken, şeker hastalığı, tiroid hastalıkları, sinir sistemi hastalıkları ve kanserler de erkek kısırlığına neden olabilmektedir. Ayrıca kullanılan ilaçlar, çevresel faktörler ve kimyasallara maruziyet, sperm kalitesini bozarak kısırlığa neden olabilmektedir. Genelde önemi görülmek istenmeyen diğer bir faktör sigara kullanımıdır. Düzenli sigara kullanan erkeklerde, sperm sayısının, hareketliliğinin ve kalitesinin bozulduğu bilimsel çalışmalarla gösterilmiştir. Bu nedenle sadece kısırlık riski açısından değil, yardımcı üreme yöntemlerinin başarısı açısından da sigara kullanımı sonlandırılmalıdır.
Erkekte kısırlığın değerlendirilmesinde sperm analizi (spermiogram) oldukça önemlidir. Doğru verilen sperm tahlili, kısırlık hakkında çok önemli bilgiler verebilirken, doğru verilmeyen bir örnek sonrası geeksiz ileri değerlendirmeler yapılabilmektedir. Bu nedenle hastaların uygulama yöntemini anlaması ve kurallarına uyması gerekmektedir. Sperrm tahlili için örneğin verilmesinden 2-7 gün (ortalama 34 gün) önce cinsel perhiz gerekmektedir. Sperm boşaltılmasında masturbasyon en sık uygulanan yöntem olup, bu sırada kimyasal kayganlaştırıcılar kullanılmamalıdır.
Bazı hastaların geri çekme yöntemi ile örnek toplama çabaları, yetersiz materyal nedeniyle sonuçları yanlış etkileyebilmektedir. Sperm, labaratuvardan elde edilecek steril ve örnekleme için uygun bir kaba boşaltılmalıdır. Elde edilen örnek vakit kaybedilmeden labaratuvara teslim edilmelidir. Normal şartlarda en fazla bekleme süresi 1 saat olup, üstündeki sürelerde test sonuçları değişebilmektedir. Sperm analizi, Dünya Sağlık örgütü’nün belirlemiş olduğu sonuçlara göre değerlendirilir. Ancak belirtilen değerlerin üzerinde olmak kesin doğurganlığı, altında olmak ise kesin kısırlığı göstermez. Sonuçlarda anormallik tespit edilen hastaların spermiogramları en az 3 hafta sonra tekrar değerlendirilmelidir. Risk değerlendirmesi ve sonuçlara göre ileri değerlendirme yapılabilir ve bu durum tamamen ürologların kontrolü altında yapılmalıdır.
Erkek kısırlığının sadece %3’lük kısmı hormonal hastalıklardan kaynaklanmaktadır. Bu nedenle birçok kişi tarafaından bilinçsizce kullanılmakta olan hormon ilaçlarının, kısırlık tedavisindeki yeri oldukça sınırlı olup, sadece ihtiyacı olan hastalara uygulanması gerekmektedir. Kısırlık tedavisinde amaç ailelerin sağlıklı çocuk sahibi olmalarını sağlamaktır. Ancak bu işlem sırasında maliyeti uygun, doğru tedavi yöntemlerinin seçilmesi ve aile bireylerinin bu tedavi sırasında zarar görmelerinin engellenmesi gerekmektedir. Tüm bunların sağlanabilmesi için, doğru değerlendirmenin doğru kişiler tarafından yapılması gerekmektedir.
Ejakulatta sperm hücresinin bulunmaması “azospermi” olarak isimlendirilir ve hormonal, testis dokusu ile ilişkili veya spermin taşındığı yollarda oluşmuş hasarlara bağlı gelişebilir. Diğer bir tanımlama ise “oligospermi” olup, 1 mililitre ejakulatta, 20 milyondan az sperm hücresinin bulunması olarak tariflenir. Bu hastalarda nedenin tespit edilmesi daha zor olup, bir grup hastada neden tam olarak tespit edilemeyebilinir. Sperm hücre sayısında azalmalar erkek kısırlığına neden olabilirken, spermin hareketliliğinin ve yapısının bozulması da erkekte kısırlığa neden olabilmektedir. Diğer taraftan sperm değerleri normal olmasına rağmen çocuk sahibi olamayan çiftler de bulunmaktadır. Sonuçta tespit edilen her özellik, bir hastalığın bulgusu olabileceğinden dikkatlice değerlendirilmesi gerekmektedir.
Erkek Kaynaklı Kısırlığın Cerrahi Tedavisi
Yukarıda da belirtildiği gibi, erkek kısırlığı bir çok anatomik veya işlevsel bozukluktan kaynaklanabilmektedir. Nedenin tespit edilmesi, doğru tedavinin düzenlenebilmesi için çok önemlidir. çünkü her ayrı neden, farklı tedavi yaklaşımı gerektirebilmektedir. Son yıllarda teknolojide ve bilimdeki yenilikler, 10 yıl önce çocuk sahibi olmanın imkansız olarak görüldüğü hastalıklarda bile, erkeklere "baba” olabilme imkanı sağlamıştır. Her geçen gün, bu konu üzerinde yapılan çalışmalar, kısırlık problemi bulunan ailelere umut dağıtmaya devam etmektedir. Tedaviler sırasında dikkat edilmesi gereken nokta bireylere zarar vermeden en uygun yöntemin uygulanmasıdır. Bu durum da uygun değerlendirme ve doğru neden tespitine dayanmaktadır.
Geçmiş yıllarda, tanısal amaçlı kullanılan testis biyopsisi, günümüzde hem tanısal hemde eş zamanlı tedavi amacıyla kullanılmaktadır. Testis boyutu, kıvamı normal olan, hormon düzeylerinde anormallik tespit edilmeyen, azospermik(ejakulatta sperm bulunmayan) hastalarda, nedenin testisten mi yoksa başka bir anatomik yerden mi kaynaklandığını tespit etmek amacıyla kullanılır. Testis biyopsisinin yapıldığı anda, sperm hücresinin saklanabileceği ortamın sağlanması gerekmektedir. Günümüzde sadece tanısal amaçlı biyopsi önerilmemektedir. Sperm hücresinin bulunduğu bölgenin işaretlenmesi, bir sonraki ihtiyaç anında yardımcı üreme yöntemleri için sperm kaynağının tespiti açısından çok önemlidir.
Piyasada erkek kısırlığına kesin çözüm sunduğunu belirten birçok ilaç bulunsa da, bu tedavilerin hiçbiri bilimsel anlamda başarılarını ıspatlayamamışlardır. Belli bir grup hastada ilaç tedavisi, hekim kontrolü altında yapılabiliyor olsa da, erkek kısırlığı tedavisinde cerrahi yöntemler ilk sırayı almaktadır. Kısırlık nedenine göre uygulanabilecek birçok cerrahi yöntem bulunmaktadır. Daha önce de belirtildiği gibi, erkek kısırlığı, beyin, testisler ve sperm taşıyıcı yollarda oluşabilecek hastalıklar sonucu ortaya çıkmaktadır. Bu bölgelerdeki hastalıkların cerrahi tedavileri farklılık göstermekte olup, nedene yönelik yapılmaktadır. Eğer sperm taşıyıcı yollarda oluşan tıkanıklıklar erkek kısırlığına neden oluyor ise, bu tıkanıklığın ortadan kaldırılması veya by-pass edilmesi gerekmektedir. Bu amaçla yapılan ameliyatlardan biri “vazovazostomi” ismi verilen ve spermin ileti yolunda tespit edilen tıkanıklığın kesilip çıkartılması ve tekrar yolun birbirine bağlanması prensibine dayanan bir ameliyattır.
Cerrahinin inceliği ve cerrahi uygulanan bölgenin küçüklüğü nedeniyle, tecrübeli ellerde ve mikroskop altında yapılması önerilmektedir. Uygun hasta seçimi ile %90’ların üzerinde başarı sağlanabilmektedir. Bu tür cerrahinin uygun olmadığı hastalarda tıkanıklığın by-pass edilmesi prensibine dayanan “epididmovazostomi” isimli cerrahi yapılmaktadır. Teknik olarak uygulaması zor olan bu mikrocerrahinin de tecrübeli ellerde yapılması, başarı oranlarını etkileyebilmektedir. Tecrübeli ellerde ve doğru hastalarda başarı oranları %80’lere ulaşmaktadır. Tüm bu cerrahi teknikleri, tıkanmış trafiğin farklı yollar kullanılarak geçilmeye çalışılmasına benzetebiliriz. Tek fark, spermin geçtiği yolların milimetreden bile küçük yollar olduğu ve bu cerrahilerin kolay uygulanmadığı gerçeğidir. Sperm kanallarının, idrar kanalına açıldığı bölgenin tıkanıklığı, erkek kısırlığında başka bir neden olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu bölgede tespit edilen tıkanıklık idrar kanalına penis ucundan ilerletilen kamera eşliğinde açılabilmektedir. Her tedavi yönteminde olduğu gibi, bu tedavi yönteminde de doğru hasta seçimi, tedavinin başarısı için oldukça önemlidir.
Bu cerrahi seçenekleri için uygun olmayan yada yapılan uygulamalara rağmen başarılı olunamayan vakalarda, testis veya epididim dokusundan sperm alınması teknikleri uygulanmaktadır. Bu teknikler ile elde edilen sperm hücreleri ya tüp bebek yöntemlerinde kullanılmakta, ya da gelecekte kullanılmak üzere saklanılmaktadır. Spermin testisten ayrıldıktan sonraki yolculuğunun ilk merkezi olan epididimden sperm alınma işlemi açık yada kapalı yöntemle olabilmektedir. Açık yöntemde, epididim dokusu içine girilerek, kanallardaki spermler emilmekte(MESA), kapalı yöntemde ise bu işlem dışarıdan gönderilen bir iğne aracılığıyla(PESA) gerçekleştirilmektedir.
Açık yöntemin çocuk sahibi olunmadaki başarısı %60’lardayken, bu oran kapalı teknikte yarı yarıya azalmaktadır. Testis dokusu içinden sperm çıkartma işlemi de hem açık(TESE), hem de kapalı(TESA) yöntemle yapılabilmektedir. Epididim de uygulanan yöntemler gibi, açık yöntemle testis dokusuna ulaşılıp içinden sperm toplanmaktayken, kapalı yöntemde dışarıdan gönderilen bir iğne yardımıyla testis dokusundaki sperm hücreleri emilmektedir. Bu yöntemler arasında altın standart yöntem, açık teknikle testis dokusundan sperm çıkartılması (TESE) yöntemidir. Bu yöntemde, mikroskop altında testis dokusu içine girilerek, içerisinde sperm hücresi bulunma ihtimali yüksek olan kanalcıklar toplanmaktadır. Ejakulatında sperm olmayan hastaların yarısında bu uygulama ile sperm bulunabilmektedir. Ancak sperm bulunan hastaların yarısında döllenme sağlanmakta olup bu hamileliklerin %80’i canlı doğum ile sonuçlanmaktadır. Sonuç olarak belirtilen mikrocerrahi yöntemler, henüz istenilen başarı oranlarına ulaşamamış olsa da, erkek kısırlığı tedavisinde önemli bir gelişme olarak uygulanmaya devam etmektedir.
Testis çevresinde ağrı oluşturmayan sıvı birikimine hidrosel adı verilir. Sıklıkla doğum sırasında karın içerisindeki sıvının testis çevresine birikimi ile oluşur.
İki tip hidrosel vardır.
Bunlardan:
-Kominikan tipte testisi saran karın zarının, karın boşluğu ile olan ilişkisi devam etmektedir. Buradaki açıklıktan karın içerisinde bulunan sıvı testis çevresine akmaktadır. Bu daha ileride bahsedilecek olan indirek fıtık ile aynı mekanizmadır.
-Non kominikan hidroselde ise karın zarı ile herhangi bir ilişki yoktur. Bu tip genellikle daha ileri yaşlarda oluşur.
Hidrosel Nasıl Oluşur?
Testisler normalde karın içerisinde oluşur ve daha sonra skrotum denen kese içerisinde yerini alır. Bu olay çoğu zaman doğumdan önce tamamlanır. Bu süreç içerisinde karın zarı denen peritonu da beraberinde sürüklerler. Bu bağlantı genellikle doğumdan önce kapanır ve zar testisin çevresini saran kapalı bir zar olur. Ancak yukarıda anlatıldığı gibi bu bağlantı açık kalırsa hidrosel oluşur. Bu açıklıktan karın içerisindeki sıvı rahatlıkla testis çevresine ve karın içerisine kayabilir. Bu da hidroselin boyutunun neden değişken olduğu hakkında fikir verir.
Fıtık Nedir?
Yukarıda anlatılan periton ile testis arası açıklık daha büyükse (içerisine karın boşluğunda bulunan organlar girecek kadar) indirek inguinal herni adını alır. Bir barsak bölümü bazen buradan kayıp aşağı iner ve bastırınca karın içerisine döner. Bazen çocuklarda pek görülmeyen ve direk inguinal herni adını alan, karın duvarındaki kas defektine bağlı sıklıkla sonradan kazanılan fıtığı bu durumla karıştırmamak gerekir.
Fıtığın Tanısı Nasıl Konur?
Özellikle karın içi basıncının arttığı ağlama, ıkınma gibi hallerde belirginleşen kasık ya da skrotumdaki şişlik tanı için yeterlidir. Uykuda küçülen gün boyu artan bir şişlik tipiktir. Herni ve hidrosel ayrımın yapılması önemlidir. Transilüminasyon denen ve ışıkla sıvı skrotal içeriğin katı barsak bölümünden ayırılmasına yarayan yöntem kullanılabilir. Bazen içerisindeki barsak hareketlerinin görülmesi tanıyı kolay kılar. Bazen ultrasonografi gerekebilir.
Fıtık Önemli midir?
Genellikle önemli olmayan fıtık bazen içeri giren barsak parçasının sıkışmasına bağlı olarak komplike bir hal alabilir. İntestinal parça sıkışır, kanlanması bozulur. Barsak itmekle karın içerisine gitmez bir hal alabilir. Bu durumda skrotum hassas kızarık ve gergin bir hal alır. Bebek ileri derece huzursuzdur, devamlı ağlar. Kusma, ishal ya da kabızlık oluşabilir. Bu durum acil müdahale gerektirir ve cerrahi olarak düzeltilir.Bu durumda doktorunuz ultrasonografi isteyebilir.
Hidrosel ve Fıtık Nasıl Tedavi Edilir?
Hidroseller genellikle ilk 18 ay içerisinde kendiliğinden düzelir. Bağlantı zamanla kapanır ve biriken sıvı yok olur. Bu yaşı geçen bebeklerde hala hidrosel mevcut ise cerrahi oanrım gerekir. Bu nedenle hidrosel olguları takip edilmelidir. Fıtık için ise bunu söylemek pek mümkün değildir. Cerrahi başarı oranı %99 dur. Ancak acil olarak alınan boğulmuş fıtıklarda bu oran azalmakta komplikasyon riski ise artmaktadır. Unutulmamalıdır ki bir tarafta saptanan fıtıkta karşı taraf kasıkta iyi incelenmelidir. çoğu zaman cerrahi gerekmesede kese %60 olguda karşı tarafta da açık olacaktır.
İNMEMİŞ TESTİS
Testislerin (Yumurtaların) Doğumdan Önceki ve Doğum Sonrası Normal Yerleri Neresidir?
Erkek bebekler doğmadan önce her iki testis bebeğin karın boşluğundadır. Bebek anne karnında gelişimine devam ederken testisler de torbaya inmeye başlarlar. Karın içi boşluğundan sonra kasık bölgesini geçerek doğuma yakın torbaya (skrotum) yerleşirler. Nadiren bu torbaya iniş doğumdan sonraki ilk 6 ay içinde de devam eder. Yenidoğan bebekte testisler torbada değilse, bu duruma gerçek inmemiş testis adı verilir. 6 ayın sonuna kadar inmemiş testislerin bir kısmı daha iner. Daha sonra bu durum tedavi edilmelidir. çoğu zaman tek tarafta, bazen de çift tarafta birden olur. Gerçek inmemiş testiste önemli özellik, bir ya da iki testisin torbada ele gelmemesidir.
Bu durum yukarıdaki durumdan farkldır. Testisler zaman zaman torbada görülürler. Ancak bazen kasıklara doğru kaçarak ortadan kaybolurlar. Bu duruma yaklaşım inmemiş testisden farklıdır.
Testis Ele Gelmiyorsa Nedeni Ne Olabilir?
Testis, karın içinde oluştuktan sonra inerken duraklamış olabilir. Kasık kanalında takılmış ve torbaya inmemiş olabilir. Hatta hiç inişe başlamamış Karın içinde kalmış olabilir.Bazen testis tamamen yok olabilir. Bunun nedeni testisin kendi etrafında dönerek kan akımın engellemesi ve beslenemeyerek yok olmasıdır.
İnmemiş Testisin Tanısı Nasıl Konur?
Sadece muyene hastaların büyük kısmında yeterlidir. Testis ele gelir. Ancak yüzde 20 hastada testis ele gelmez. Ele gelmeyen testisler ya yukarıda anlatıldığı üzere yoktur ya da karın içerisinde olduğundan kasık muayenesinde ele gelmemektedir. Bu durumda ultrasonografi MR gibi görüntüleme yöntemlerine gerek yoktur. Amaç bu iki durumu ayırmak için uygunan laparoskopidir. Karın boşluğunun karın duvarında açılan delikten ince bir kamera sokarak görüntülenmesidir.
İnmemiş Testis İleride Sorun Yaratır mı?
Tedavi edilmezse evet gelecekte problem yaratır. İleride çocuk sahibi olma şansını azaltır. Testisler ne kadar erken torbaya indirilirse bu risk o kadar azalır. Ayrıca ne yazıkki bu testislerde kanser gelişme oranı artmıştır. Ancak testisin indirilmesi bu olasılığı azaltmaz. Kozmetik ve buna bağlı psikolojik problem oluşturur.
İnmemiş Testisin Tedavisi İçin Ne Zamana Kadar Beklemeliyim?
Modern yaklaşımda tedavi 6 ay ile 1 yaş arasında yapılmalıdır. İnmemiş testisin olduğu tarafta fıtık da varsa o zaman hiç beklenmeden gerekirse 1 aylık bebekte de cerrahi tedavi uygulanmalıdır.
İnmemiş Testiste Tedavi Sadece Cerrahi midir?
Yaygın ve kesin tedavi yöntemi ameliyattır. Başarı oranı çok yüksektir. Ameliyatta testis ortaya çıkarıldıktan sonra birçok inmemiş testis hastasında olan kasık fıtığı problemi de halledilerek testisi besleyen damarlar etraf dokulara olan yapışıklıklardan ayrılır ve uzatılır. Testis torbanın içine dikişlerle tutturulur. Bazı durumlarda hormon tedavisi uygulanabilir. İyi seçilmiş hastalarda kullanılmalı ve yan etkileri anlatılmalidir. Başarı oranı düşüktür.
Halk arasında peygamber sünnetli yada doğuştan sünnetli gibi isimlendirmeler de yapılan HİPOSPADİAS, idrar deliğinin olması gereken yerin altında olmasıdır.
Prostat nedir?
Prostat, erkek üreme sisteminin içerisinde yer alan ve asıl işlevi semenin sıvı hale gelmesini sağlayan maddeleri üreten bir salgı bezidir. Prostat mesanenin, diğer bir ifade ile idrar kesesinin hemen çıkımın da yer alır. Erişkinde bir kestane büyüklüğünde ve yaklaşık 18-20 gram ağırlıktadır. Prostat, idrarın mesaneden çıkıp penis içerisinden geçerek dışarıya atılmasını sağlayan idrar kanalının başlangıç kısmını saran bir bezdir.
Prostat büyümesi nedir?
Erkeklerde yaşla birlikte olan prostat bezindeki büyüme (BPH) idrar kanalında tıkanıklık oluşturmakta ve kişide işeme güçlüğüne neden olmaktadır. Prostat büyümesine bağlı oluşan idrar kanalı tıkanıklığı, gece ve gündüz sık idrara çıkma, idrar tazyikinde azalma, çatallı işeme, mesaneyi tam boşaltamama hissi, ani idrar yapma isteği, idrar kaçırma, idrar yaparken zorlanma ve yanma gibi şikayetlere neden olmaktadır. Şayet hasta herhangi bir tedavi almaz ise bu durum sık idrar yolu enfeksiyonlarına, mesanedeki idrarı boşaltamamaya bağlı taşma şeklinde idrar kaçırmalara, idrar yapamamaya, mesanede taş oluşumuna, idrarda kanamaya ve böbreklerde şişme ve böbrek fonksiyonlarında bozulmaya neden olmaktadır. Tedavi geciktikçe hastanın ameliyattan göreceği fayda azalmaktadır.
HoLEP (Holmium Lazer) Nedir?
Holmium Lazer Prostat Enükleasyonu (HoLEP), İyi huylu prostat büyümesine bağlı işeme sorunu yaşayan (hafif, orta ve şiddetli derecedeki tüm işeme şikayetleri), idrar retansiyonu yani mesanesi dolu olmasına rağmen idrar yapamama durumu, prostat büyümesine bağlı tekrarlayıcı idrar yolu enfeksiyonu ya da prostat büyümesine bağlı idrarda kanama problemi olan erkeklerin tedavisinde kullanılan endoskopik bir cerrahi yöntemdir.
HoLEP (Lazer Prostatektomi) Nasıl yapılır?
HoLEP (Lazer Prostatektomi) Genel veya lokal anestezi altında uygulanan endoskopik bir tedavi yöntemidir , kesi gerektirmez. Ameliyat penis ucundaki idrar kanalından girilerek yapılmaktadır. Lazer enerjisi kullanılarak (holmium lazer veya thulium lazer) prostat dokusu büyüklüğüne veya şekline göre 2-3 veya tek parça halinde kabuktan sıyrılıp mesane içine atılır. Mesane içine atılan prostat dokusu başka bir aletle parçalanıp vakumlanarak vücut dışına alınır. Tüm parçalar dışarı alındıktan sonra son kontroller yapılır ve sonda takılarak işlem sonlandırılır. Hastanın sondası ertesi günü veya ameliyat sonrası ikinci gün çıkarılarak hasta taburcu edilir.
Holep Sonrası Prostat ın tekrar etme riski var mı?
Holep le Prostat dokusunun kapsülü dışında kalan bütün kısmı tamamem çıkarıldığı için hastalığın tekrarlama riski yoktur.
Holep Yapılabilmesi İçin yaş sınırı var mı?
Holep yapılması için bir yaş sınırı yoktur. Herhangi bir yaşta yapılabilir.
Holep in diğer prostat ameliyatlarından farkları nelerdir?
Prostat TUR ameliyatları belli bir büyüklüğün altındaki prostatlara uygulanırken lazer prostatektomi ameliyatı prostat büyüklüğünden bağımsız olarak her hastaya uygulanabilir.
Kan sulandırıcı kullanan hastalarda güvenle uygulanabilirliği, işlem esnasında minimal kanama olması, kan transfüzyonuna gerek duyulmaması ve kısa hastanede kalış süresi bu yöntemin önemli avantajlarıdır.
Prostat TUR ameliyatında hastanın idrar yapmasını sağlayacak kadar prostat dokusu çıkarılırken, lazer prostatektomi de prostat kapsülü hariç neredeyse prostat dokusunun tamamı çıkartılır. Bu sayede hasta ömrü boyunca ek bir prostat ameliyatına ihtiyaç duymaz.
Lazer prostatektomi (Holep ve ThuFLEP) ameliyatı, Başarı oranı ve diğer ameliyat yöntemlerinden çok daha yüksektir.
HoLEP yönteminde diğer bazı lazerlerde olduğu gibi adenom dokusu (büyüyen ve idrar yolunu tıkayan prostat dokusu) eritilmez, tamamen çıkarılır.
HoLEP Yapılabilmesi İçin Yaş Sınırı Var mıdır?
İyi huylu prostat büyümesi sorunu yaşayan hastalarda kullanılan HoLEP için bir yaş sınırı yoktur.
HoLEP Ameliyatı Sonrası İdrar Kaçırma Sorunu Yaşanır mı?
İdrar ı tutmayı sağlayan sfinkter , HoLEP ameliyatıyla müdahale edilen alanın dışında dır. Ameliyat esnasında bu sfinktere dokunulmaz, dolayısı ile HoLEP sonrası idrar kaçırma gibi problemler olmaz.
HoLEP Ameliyatı Cinsel Yaşamı Etkiler mi?
HoLEP ameliyatında kullanılan lazer enerjisinin etkilediği doku derinliği çok azdır. Dolayısıyla prostatın dışında seyreden ve sertleşmeyi sağlayan sinirleri etkilemez. İşlem sonrası cinsel işlev bozukluğu gibi sorunlar yaşanmaz.
Mesane; böbreklerin günde yaklaşık 200 litre kanı süzerek oluşturduğu idrarı depolayan ve kasılarak dışarı atan organımızdır. Mesane kanseri ise bu organımızın iç kısmını kaplayan hücrelerin kontrolsüz çoğalmasıyla oluşan tümörleridir. Dünyada yaygınlık olarak 10. sıklıkta , erkekler arasında ise 7. sıklıkta görülür. Erkeklerde kadınlara oranla 4 kat daha fazla görülür. %90'ı mesanein iç yüzeyini örten epitelden gelişir. Mesane kanserinin %75'i yüzeyel (kas dokusuna ulaşmamış) olarak tanı alır.
Nedenleri
Görülen vakaların yaklaşık %50'siyle ilişkili olan sigara en önemli risk faktörü olarak bilinir. Sigara içme süresi ve yoğunluğuyla risk daha da artabilir. Erkeklerde ve 40 yaş üstünde risk daha fazladır.
Bazı meslekler ve kimyasal alanlarda risk artar. Bunlar arasında arsenik, aromatik aminler ve polisiklik aromatik hidrokarbon maruziyeti öne çıkar. Boya, petro-kimya sanayi, kauçuk gibi bazı sektörlerde bu kimyasallar daha çok görülür. Aile öyküsünün olması da risk faktörleri arasındadır. Akdeniz tipi diyetin riski azalttığına dair yayınlar mevcuttur.
Belirtileri
En sık görülen belirti ağrısız idrarda kanamadır. Kanama çoğunlukla gözle görülür, bazen de idrar tahlilinde saptanır. Kanama dışında idrara sıkışma hissi, sık sık tuvalete gitme isteği, idrar yaparken yanma ve ağrı hissedilmesi gibi şikayetler de olabilir. Ancak bu şikayetler idrar yolu enfeksiyonu, aşırı aktif mesane gibi başka hastalıklarda da görülebildiği için bu şikayetleri araştırmak için mutlaka üroloji uzmanına başvurulmalıdır.
Tanı
Tanı koyarken hastanın şikayetlerinin ve risk faktörlerinin sorgulaması yapılır. Fizik muayenenin ardından ultrason, bilgisayarlı tomografi yada MR görüntüleme yöntemlerinden biri seçilir. Kesin tanı anestezi altında endoskopik (kapalı) yöntemle idrar kanalından girilerek tümörden örnek alınarak patolojiye gönderilmesi ile konulur.
Mesane Kanseri Evresi ve Derecesi
Yapılan testler, fizik muayene ve biyopsinin patoloji sonucuna göre evrelendirme yapılır. Özellikle patoloji raporundaki hastalığın mesane içinde derinliği hastalığın tedavi ve gidişatı açısından önemlidir. Görüntüleme yöntemleriyle hastalığın çevre dokulara , lenf bezlerine yayılma durumu da evrelemede dikkate alınır.
Tedavi
Hastalığın evresine göre tedavi şekli belirlenir. Mesane kanserinde hastalığın kas dokusuna kadar ilerleyip ilerlememesine göre iki grup oluşr. Kas dokusuna kadar ilerlememiş hastalarda TUR operasyonuyla (kapalı yöntem) kanserli doku tamamen çıkarılır ve hastalığın derecesine göre takip protokolü belirlenir. Bu hastalarda bazen mesane içine uygulanan farklı ilaçlarla ek tedavilerde uygulanır. Daha sonra hastaların düzenli aralıklarla sistoskopi kontrolleri yapılır. Düzenli kontrol sayesinde tümörün tekrarlaması durumunda gecikmeden tedavi şansı olur.
Kas dokusuna kadar ilerlemiş hastalarda yada daha önce kas dokusuna kadar ilerlememişken takipler sırasında hastalığı ilerleyen hastalarda daha radikal tedaviler gündeme gelir. Görüntüleme yöntemleriyle başka organlara yada lenf bezlerine yayılım yoksa radikal sistektomi denilen mesanenin tamamen çıkarılması operasyonu yapılır. Radikal sistektomi erkeklerde prostat, seminal veziküller ve lenf bezlerinin alınmasını da içeren bir işlemdir. Kadınlarda ise uterus, yumurtalıklar ve vajinanın bir kısmının alınması içerir. Hastanın idrarını dışarı atabilmesi için farklı yöntemler vardır. Bağırsaklardan yeni bir mesane yapılması yada idrar kanallarının cilde çıkarılıp torbaya iletilmesi gibi seçenekler kullanılır.
Metastaz yapmış hastalıkta ise kemoterapi, radyoterapi tedavileri kullanılır.
Sistosel Nedir?
Sistosel mesanenin (idrar torbasının) vajina içerisine doğru fıtıklaşmasıdır. Nedeni vajina etrafındaki ve rahim ağzı etrafındaki dokuların zayıflamasıdır. En sıklıkla çok ve zor doğum yapanlarda görülmektedir. İdrar torbasının sarktığı kısımda doğal yapısında olan kıvrımlar silinir, parlak-düz bir hal alır. Hastanın yakınması genellikle vajinada dolgunluk hissi ve kitledir. Eğer beraberinde idrar yollarında sarkma da varsa idrar kaçırma da hastalarda izlenebilir. İleri derecede sistoseller özellikle de ıkınma sırasında vajinadan dışarıya çıkacak kadar ilerleyebilirler.
Sistosel İçin Risk Faktörleri Nelerdir?
Sistoselin nedeni mesane ve vajina arasındaki destek dokuların ve pelvik kas yapılarının zayıflamasıdır.
Buna neden olabilecek risk faktörleri şunlardır:
-Zorlu vajinal (normal) doğum
-Çok doğum yapmış olmak
-İri bebek doğurmak
-Obezite
-Menopoz
-İleri yaş
-Histerektomi (rahim alınması) ameliyatı geçirmiş olmak
-Kabızlık
-Ağır yük kaldırmak
Sistoselin Belirtileri Nelerdir?
Vajina girişinin ön ya da üst tarafında çıkıntı, yumru, sarkıklık veya şişlik en önemli belirtidir. Bazı hastalar sadece baskı ve ağırlık hissinden bahsederler. Sık idrara çıkma ve dizüri (idrar yaparken yanma) görülebilir. Mesanenin tam olarak boşalmama hissi ve bazı hastalarda bu çıkıntıyı içeri ittikten sonra idrarı daha rahat yapma durumu gözlenebilir. Ayrıca üretrosel yani dış idrar deliğinin (uretra) sarkması varsa, idrar kaçırma görülebilir.
Sistoselin Tedavisi Nasıldır?
Sistoselin tedavisi cerrahidir. Ancak her sistoselin tedavi edilmesi gerekmeyebilir. Hastanın çok fazla şikayeti olması ve tedaviyi istemesi gereklidir. Cerrahi tedavide anterior kolporafi (ön onarım) yapılır. Bu ameliyat geleneksel olarak ayrılan/yırtılan destek dokuların tekrar yaklaştırılması ya da gücünü yitirmiş destek dokuların meş (mesh) adı verilen sentetik maddelerin kullanılması yoluyla desteklenmesi şeklinde yapılabilir.
Sistoselin Cerrahi Tedavisinde Gözlenebilecek Komplikasyonlar (Bir Takım İstenmeyen Yan Etkiler) Nelerdir?
-Cerrahi esnasında kanama riski
-Diğer organ yaralanmaları (Mesane yaralanması, rektum yaralanması)
-Retansiyon (Mesanenin idrarı tam boşaltamaması)
-Disparoni (Cinsel ilişki esnasında ağrı duyma)
-Fistül (kadın ve idrar yolları arasında istenmeyen yeni bağlantı gelişmesi ve idrarın vajinadan gelmesi)
-Erozyon (Konulan sentetik materyalin vajenden dışarı çıkması)
-Ameliyattan sonra idrar kaçırmanın devam etmesi veya yeni başlaması (İdrar kaçırma ameliyattan önce olsun veya olmasın)
-Konulan sentetik materyalin büzüşmesi
-Nüks
Prostat; mesanenin hemen alt kısmına yerleşmiş kestaneye benzeyen, erişkinde yaklaşık 3 cm uzunluğunda ve 18 gr ağırlığında olan, mesaneden çıkan idrar kanalının (üretra) etrafını saran bir organdır. Ürettiği salgılarla ejekülatın (meninin) bir kısmını oluşturarak üreme faaliyetlerinde etkindir. Prostat kanseri, erkeklerde en sık görülen ikinci kanser türü olup tüm kanserlerin %15’ini oluşturur. Kansere bağlı ölümlerde ise ikinci sırada yer alır. Prostat dokusunu oluşturan bazı hücrelerin anormal seyir göstererek tümörleşmesi sonucu meydana gelir.
Nedenleri
Ailede daha önce prostat kanseri tanısı almış ferdin varlığı en önemli risk faktörlerinden biridir. Birinci derece akrabası prostat kanseri olanlarda risk ikiye katlanmıştır. İki veya daha fazla birinci derece akrabası tanı alanlarda ise risk 5-11 kat artmıştır.
Yaşın ilerlemesi ile birlikte kişide prostat kanseri görülme ihtimali artmaktadır. Genellikle 65 yaş üstünde tanı konur. Hastalığa 50 yaşından genç bireylerde sık rastlanmaz. Bu nedenle, erken teşhis için 50 yaşın üstündeki erkeklere prostat kanseri taraması önerilir. Diğer nedenler arasında sigara, obezite, yaşam tarzı ve beslenme şekli sayılabilir.
Belirtileri Nedir?
Bu hastalık erken dönemlerinde (prostata sınırlı) hiçbir belirti vermeyebilir. Bazı hastalarda ise zamanla büyüyerek idrar kanalına baskı yaparak idrar yapmayla ilgili bazı şikayetler meydana getirebilir. Tanı ve tedavide geç kalınmış bazı hastalarda ise kanserli dokular prostat içinde sınırlı kalmayıp etraf dokulara yayılım gösterebilir ve hastalığın yayıldığı organa göre belirtiler ortaya çıkabilir.
Tanı
Prostat kanseri tanısında kandan bakılan PSA (prostat spesifik antijen) testi ve parmakla rektal prostat muayenesi en önemli tanı araçlarıdır. İleri yaş ve genetik yatkınlık prostat kanserinde en önemli risk faktörleridir. Bu risk faktörleri değerlendirilerek hastalara erken tanı amaçlı testler yapılmaktadır. Ailesinde prostat kanseri öyküsü olmayan erkeklerde prostat kanseri taraması 50 yaş ve sonrasında tavsiye edilirken, ailesinde prostat kanseri öyküsü olanlarda ise 45 yaş ve sonrası tarama tavsiye edilmektedir.
PSA değeri sadece kanserde yükselmez. Prostatın iyi huylu büyümesinde, prostat iltihabında (prostatit), cinsel ilişkiden sonra, sonda takılması gibi girişimler PSA değerini yükseltebilir. Aynı şekilde PSA değerinde düşüklük de kanserin olmadığı anlamına gelmez. O yüzden risk faktörleri göz önüne alınarak ve parmakla yapılan muayene sonucuna göre karar verilmelidir.
Son yıllarda önemi gittikçe artan multiparametrik prostat MR ile prostat kanseri şüphesi olan hastalarda tanıda yardımcı yöntem olarak yerini almıştır. Ayrıca MR sayesinde tümörün prostatın dışına yayılımı ve lenf bezlerine sıçramaları tespit edilebilir.
PSA değeri, rektal muayene, aile öyküsü ve gerekirse görüntüleme sonrası yapılan değerlendirme sonrası tanıyı kesinleştirmek için biyopsi kararı alınır. Standart biyopsi yönteminde, lokal anestezi altında ultrason eşliğinde prostattan 12 parça alınır ve patoloji incelemesine gönderilir. MR-ultrason füzyon biyopsisinde ise çekilen MR görüntüleri ultrasona cihazına aktarılarak standart biyopside yapılan rastgele parça alınmasından farklı olarak şüpheli odaklardan hedeflenerek biyopsi yapılır.
Prostat Kanseri Derecesi ve Evreleri
Kanserin tedavisinde evreye göre planlama yapılır. Tümörün derecelendirilmesinde Gleason skorlaması kullanılır. Derecesi yükseldikçe tümörün riski artmaktadır. Evrelemede ise tümörün prostat içindeki ve çevresindeki yayılımı, kandaki PSA değeri, çevredeki lenf nodlarına yayılması ve vücudun diğer organlarına yayılma durumu kullanılır.
Tedavi
Prostat kanseri tanısı konulduktan sonra hastalığın evresi ve hastanın yaşı, ek hastalığı gibi özellikler değerlendirilerek tedavi seçenekleri sunulur. Aktif izlem, ameliyat, radyoterapi, hormonal tedavi, kemoterapi gibi tedavi yaklaşımları tek başına yada birlikte kullanılmaktadır.
Aktif İzlem: Prostat spesifik antijen (PSA) ve rektal muayene ile beraber düzenli olarak alınan prostat biyopsileri ile hastanın aktif olarak izlenmesi yapılır. İlerleme görülen durumlarda diğer tedavi seçeneklerine geçilebilir. Aktif izlemde amaç yavaş ilerleyen ve düşük riskli olduğu tespit edilmiş hastaların gerektiğinde tedavi şansını kaybetmeyecek şekilde yakından takip edilmesidir. Bu sayede bir grup hastanın gereksiz tedavi alması önlenmiş olur.
Ameliyat: Prostat kanserini tamamen vücut dışına almak için uygulanan cerrahi yöntemdir. Radikal prostatektomi ameliyatında prostat ve çevresindeki doku çıkarılır.
Radyasyon Tedavisi: Kanserli dokuları radyasyon kullanarak tedavi etme şeklidir. Kanser hücrelerini öldürmek için yüksek enerjili ışınlar kullanılır.
Kemoterapi: Kanseri küçültmek veya öldürmek için özel ilaçlar kullanmak.
Hormon Tedavisi: Prostat, erkeklik hormonu testesterona duyarlı bir organ olduğu için bu tedavi ile kanser hücrelerinin büyümek için ihtiyaç duydukları hormonları alması engellenir.
Prostat Kanseri Ne Sıklıkta Görülür?
Prostat kanseri erkeklerde en sık tanı alan kanserdir. 50 yaşından sonra görülme sıklığı yaşla beraber artar. 70 yaşındaki erkeklerde yaklaşık %40 oranında prostat kanseri bulunduğu tahmin edilmektedir. Ancak bu kişilerin çoğunun hayatını etkilememektedir.
Prostat Kanseri Riski Kimlerde Yüksektir?
En yüksek risk ailesinde prostat kanseri olan kişilerdedir. İleri yaş, hayvansal yağ oranı yüksek yiyeceklerle beslenme, sigara içimi önemli risk faktörleridir.
Prostat Kanseri Tanısı Nasıl Konulur?
Parmakla prostat muayenesi ve\veya kanda PSA ölçümü sonrası şüpheli kişilerden prostat biyopsisi (prostattan parça alma) uygulanır. Bu işlem makattan ultrason eşliğinde yapılır.
Prostat Kanserinde Tedavi Seçenekleri Nelerdir?
Prostat kanserinin özellikle diğer kanserlere göre çok daha yavaş seyirli olması nedeniyle belli bir süre tedavi edilmeden takip edilmesi mümkündür. özellikle son yıllarda yaygın hale gelen bu yaklaşım için hasta ve hekim arasında iyi bir iletişim bulunmalıdır. Diğer tedavi seçenekleri ameliyat, ışın tedavisi ve hormon tedavileridir.
Prostat Kanseri Tedavisinde Ameliyat Ne Şekilde Olur?
Prostat kanserinde uygulanan ameliyat iyi huylu prostat büyümesinde uygulanan ameliyatlardan farklıdır. "Radikal prostatektomi” olarak adlandırılan bu ameliyat için en önemli gereksinim tecrübeli ellerde yapılmasıdır. Ameliyat açık olarak yapıldığı gibi son yıllarda kapalı (laparoskopik) olarak da yapılmaya başlanmıştır.
Ameliyatın Yan Etkileri Nelerdir?
Uzun ve zorlu bir ameliyat olması dolayısıyla erken dönemde kanama, iltihaplanma gibi sorunlar olabilir. Bunların çoğu uygun tedavilerle sorunsuz atlatılır. Uzun dönemde idrar kaçırma ve sertleşme sorunları meydana gelebilmektedir. Ameliyatın birinci yılında bu sorunlarda belirgin düzelme olur, olmayan hastalarda bu istenmeyen etkilere yönelik başarılı tedavi yöntemleri vardır.
Işın Tedavisinin Etkileri ve Yan Etkileri Nelerdir?
Başarısı ameliyattan bir miktar düşük olmakla beraber önemli bir tedavi seçeneğidir. Vücut dışından uygulanmakla beraber günümüzde prostatın içine ışın veren çekirdeklerin yerleştirilmesi gibi farklı yaklaşımları da vardır. özellikle ameliyat olması sakıncalı hastalar için uygun bir yöntemdir. İdrar yaparken yanma, sık idrara çıkma gibi idrar sorunları ve ishal, sürekli dışkılama ihtiyacı hissi gibi barsak sorunlarına neden olabilir. İdrar kanalında daralma, barsak ülserleri gibi yan etkiler nadiren olabilmektedir.
Hormon Tedavisinin Etkileri ve Yan Etkileri Nelerdir?
Genellikle ileri evre hastalıkta tercih edilir. Işın tedavisiyle ortak kullanımının başarılı olduğu gösterilmiştir. Prostat kanserinin büyümesini hızlandıran testesteron hormonuna karşı tedavilerdir. Bu amaçla yumurtalıkların ameliyatla çıkarılması ya da üç ayda bir yapılan hormon iğneleri uygulanır. Ağızdan alınan ilaç tedavileri de eklenebilir. Yan etkileri sıcak basması, kemik erimesi, memede büyüme, cinsel istekte azalma ve sertleşme sorunlarıdır. Karaciğer ve kalple ilgili yan etkileri de olabilir.
Böbreklerin iç kısmı, böbreklerle mesane arasındaki kanallar (üreterler) ve idrar kesesi birbiri ile bağlantılı yapılar olup, üçü de idrar borusu (üretra) aracılığı ile vücut dışına açılır. Bu ilişki sayesinde, uygun çap ve yapıdaki teçhizat kullanılarak, idrar borusu, mesane ve hatta böbreğin iç yapılarına kadar olan bütün idrar kanalı gözlemlenebilir. Günümüzün ileri teknoloji ürünü cihazları sayesinde hem erkeklerde ve hem de kadınlarda idrar kanalının ucundan girilerek, vücutta hiçbir kesi yapmadan ve dikiş kullanmadan idrar yolu ameliyatları yapmak mümkündür.
Sistoskopi, idrar kanalının ucundan girilerek idrar borusu ve mesanenin gözle görülerek değerlendirilmesi, hastalık tanılarının konulması ve bazı tedavilerin yapılmasına olanak sağlayan bir işlemdir.
Sistoskopi Ne İçin Yapılır?
İdrar borusu ve mesanenin hastalıklarının tanısı ve bazılarının tedavisi amacıyla sistoskopi yapılır.
* İdrardan kan gelmesi,
* İdrar yolu tıkanıklıkları (üretral darlık, striktür),
* Tekrarlayan idrar yolu enfeksiyonları,
* İdrar yaparken ağrı hissi veya zorlanma,
* Travma ve yaralanmalar,
* İdrar kaçırma,
* Mesanede kanser şüphesi,
* Radyolojik (ultrason, tomografi, MR gibi) olarak gösterilen mesane anormallikleri,
* Taş veya yabancı cisim çıkartılması,
* Sonda takılamaması,
* Sperm içeriğinde kan olması,
* Açıklanamayan alt karın ağrıları durumlarında sistoskopi yapılmalıdır.
Sistoskopi Nerede Yapılır?
Bu işlem, steril koşullar altında gerçekleştirilir. En ideali, işlemin ameliyathane ortamında gerçekleştirilmesidir. Ancak kısa süreli ve basit bazı tıbbi işlemler için ofis (muayenehane) koşullarında sistoskopi yapılması da mümkündür. Ersoy Hastanelerinde sistoskopi işlemi, ameliyathane koşullarında, anestezi ekibi ve deneyimli hemşirelerin yardımıyla cerrahlar tarafından yapılmaktadır.
Sistoskopi İçin Anestezi Gerekir mi?
Sistoskopi, idrar yolunun dış ağzından içeri doğru yapılan bir işlem olduğu için ağrıya neden olur. Kadınlarda, çok kısa sürecek işlemler için lokal anestezi (idrar borusu deliğinin ve içinin ilaç püskürtülerek uyuşturulması) yeterli olabilir, ancak erkek hastalarda kısa süreli anestezi uygulana şekillerinden birinin tercih edilmesi konforlu bir işlem sağlar. Ersoy Hastanelerinde intravenöz sedasyon, rejyonel anestezi (belden aşağı bölgenin tümden uyuşturulması) veya genel anestezi seçeneklerinden hasta için uygun olanı kararlaştırılarak deneyimli anestezi uzmanları tarafından uygulanmaktadır.
Sistoskopi İşleminde Ortaya Çıkabilecek Sorunlar Nelerdir?
Güncel teknoloji kullanılarak ve temel cerrahi tekniklerine dikkat edilerek yapılacak sistoskopi oldukça güvenli bir işlemdir. Nadiren idrar yolu enfeksiyonu, idrarda kanama, sürekli idrar varlığı hissi gibi sorunlar oluşabilir. Bu sorunlar kısa süreli ilaç tedavileri ve alınan su miktarının artırılması ile giderilir. çok nadiren mesane veya idrar kanalı yaralanmaları da vuku bulabilir. Ersoy Hastanelerindeki deneyimli cerrah kadrosu, işleminizi en güvenli ve konforlu şekilde yerine getirmek için hizmet vermektedir.
Sistoskopi Günlük Yaşantı İçin Bir Engel midir?
Sistoskopi işlemi, yapılma amacına bağlı olarak 10-30 dakika kadar sürebilir. İşlem günü sabahı anestezi ile ilgili birkaç tetkikin yapılmasını takiben sistoskopi işlemi gerçekleştirilir. Bu gün hastaneye aç gelmeniz gerekebilir. İşlemden sonra anesteziden ayılana kadar (genellikle 2-4 saat kadar) hastanede yatarak takip sonrası taburcu işleminiz yapılır. Bazı durumlarda birkaç gün süre ile tablet-şurup tarzı ilaçlar kullanmanız gerekebilir. Genellikle ertesi gün günlük yaşantınıza dönebilir, işinize gidebilirsiniz.
Testis toplardamarlarının bacaklardaki varis benzeri genişlemesidir. Erişkin erkeklerde %15- 20 oranında görülmesine rağmen, kısırlık nedeniyle başvuran erkeklerde ortalama %30-40 oranında görülmektedir. Varikosel %80-90 oranında sol tarafta görülür. Iki taraflı görülme olasılığı ise %10’dur.
Neden önemlidir
Varikosel tedavi edilebilir kısırlık nedenleri arasında birinci sırada yer almaktadır. Testis içinde ısı artışı yapar, Böbrekten gelen toksik maddelerin testiste birikmesine neden olur Testis kan akımını bozması etkisiyle ilerleyici testis hasarı oluşturur. Sonuç olarak; sperm üretimini bozarak kısırlığa neden olur.
Belirtileri nelerdir Düzenli ilişkiye rağmen çocuk olmaması Testiste ve kasıkta ağrı Testislerin bulunduğu torbada şişlik
Nasıl tanı konulur
Üroloji uzmanı tarafından elle yapılan fizik muayene sonucunda varikosel tanısı konulur. Renkli ultrasonografi tekniğinden tanıyı desteklemek amacıyla yararlanılabilir. Ancak sadece ultrasonografi sonucuna bakılıp varikosel tanısı konulması doğru değildir. Tedavisi
Klinik varikosel tedavisinde cerrahi müdahale şarttır. Ameliyat mikroskop altında kasık bölgesinden yapılır. 30-60 dakika arasında sürer. Ameliyattan sonra %60-70 oranında hastanın sperm değerlerinde düzelme görülür. % 30 – 40 oranında hastada her hangi bir düzelme görülmezken %1’den daha az hastada varikosel ameliyatından sonra daha kötüye gidiş izlenebilir. Her varikoselin kısırlık nedeni olmadığı ve ameliyattan sonra her hastada sperm değerlerinde düzelme olmayabileceği dikkate alınmalıdır.
Tedavi edilmezse
Varikosel ilerleyici bir hastalıktır ve tedavisiz düzelme göstermez. Tedavi edilmemesi durumunda testis boyutlarında küçülme ve sperm değerlerinde ilerleyici bozulmaya yol açar.
Takibi Varikosel ameliyatının sperm üzerindeki etkisini değerlendirmek için sperm yapım süresi göz önüne alınmalıdır. Bu süre ortalama 90 gün olarak kabul edilir. Bu yüzden ameliyattan 3 ay sonra sperm değerleri kontrol edilir. Varikosel sonrası sperm üretimi bakımından en iyi iyileşme 6. ayda ortaya çıkmaktadır.
Son Güncelleme : 22.11.2024 14:38
© 2023 Tasarım ve Yazılım: Essente Bilişim | Tüm Hakları Saklıdır